Daisypath Happy Birthday tickers

23 Aralık 2011 Cuma

Bir Pazar Günü




Sonbaharın son ayını yaşadığımız şu günlerde Pazar günü dışardaki o güzelim güneşin cazibesine dayanamayıp dışarı çıktık. Duru,baba ve Merve teyzesiyle Merkezpark'a gittik.O günün gecesinde yağmur yağdığı için yerler ıslak ve su birikintileri olduğu için parkta bulunan kaydırak ve diğer oyun aletlerinde oynayamadık. Gönlümüzce koştuk, sallandık, trene bindik. Soğuk ve güneşli havanın tadını çıkardık.
(3 Yıl 5 Ay 2 Hafta 2 Günlüksün Meleğim)

Mavi Ayıcık

Benim mavi bir ayıcığım var ve onu çok seviyorum, bazen onunla bazen çilek kızımla yatıyorum. Onu bana teyzemin kocası Adem aldı. Benim mavi ayıcığım annemin de beyaz ayıcığı var, ikimiz oturup onlarla evcilik oynuyoruz.

Yeni Kuzen Geldi Hoş Geldi


Dün akşam annemlerle Mustafa Amcamın bebeği Batuhan'ı görmeye gittik. Daha dün sabaha kadar Dilber yengenin karnında olan Batuş bebek bugün dünyada bir battaniyeye sarılı bir şekilde bizim yanımızda. Olayı anlamlandırmam biraz zaman aldı, şaşkınlık içindeydim. Artık yeni bir kuzenim oldu ve de bebek. Bol bol bebek seveceğim, yaşasınnn!

7 Aralık 2011 Çarşamba

3 yıl 5 aylıksın Meleğim

Daha yeni yeni eline telefonu alıp bizimle telefonda konuşmaya başladın, bunun öncesinde asla telefonu sana yaklaştıramıyorduk, anneanne, dede, hala, amca, dayı vs. telefonda seninle konuşmak istediğinde kocaman bir "hayıy" sözcüğünden sonra kulağını kapatıyordun.
Haftanın bir günü babayla berabersiniz, anne okula gittiğinde babayla vakit geçiriyorsunuz. Başbaşa kaldığınız o günlerden birinde birlikte televizyonculuk oyunu oynuyordunuz. Sen, dışı pembe renkli bir televizyon olmuştun.(arkandaki yastık pembe renkli olduğu için)Baban kumandayı sana tutup "televizyonun sesini açıyorum" dediğinde sen sesini yükselterek konuşuyordun. Baban "televizyonun sesini kısıyorum" dediğinde de sesini alçaltıp konuşuyordun.Biz de kahkaları basmıştık tabi bu arada :)) Güzel televizyon olmuştun kızım :))

29 Kasım 2011 Salı

3-6 yaş dönemimiz (fallik dönem başladı)

Freud'un büyük bir özveriyle ortaya çıkardığı insanın gelişimsel dönemlerinden biri olan fallik dönemin bizde başladığını çok rahat görebiliyorum. Küçük hanımla babasının arasından su sızmaz oldu, ikisi birlikte bir şeyler yaparken anneyi aradan çıkarmak istemeler, babaya nazlanmalar, annenin kızmalarını umursamayıp, baba hafiften sesini yükseltince hemen içlenip ağlamalar, babasına cilveler yapmalar... Kritik dönemlerden birine daha girdik, bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatmamız çok önemli, çocuğun kişiliğini,gelecekte yaşantısını, evliliğini etkileyecek bir dönem olduğu için bu dönemde aile terapistimizin direktiflerini uygulamak zorundayız.
Aynı zamanda Cem Keçe'nin bir kitabında bu dönemle ilgili aydınlatıcı bilgiyi de burda paylaşmak istedim:
"Bu dönemde kız çocuğu babaya karşı bir aşk duymaya başlar ve anneyle yarışa girer, babayı anneden kıskanma başlar, babaya şirinlikler yapılarak baba ele eçirilmeye çalışılır, anne artık çocuk için bir rakiptir ve bilinçaltında anneyi yok etme vardır. Bu durumdan dolayı da kız çocuğunda annem beni sevmeyecek, bana zarar verecek korkuları oluşmaya başlar. Bu duruma kız çocuklarında "elektra kompleksi", erkek çocuklarında ise tam tersi yaşanırmış "ödipal kompleks" adı verilir.
Elektra kompleksin çözülebilmesi için 5 önemli koşulun bir arada gerçekleşmesi gerekir:
1.koşul; anne ve babanın birbirini sevmesi, sevgilerini çocuğun yanında paylaşmaları,
2.koşul;annenin kızına değer vermesi, kızıyla kaliteli vakit geçirmesi ve kızının anlayacağı bir şekilde onunla sağlıklı bir iletişim kurması,
3. koşul;çocuk için yeni ve tehlikesiz eş adaylarının varlığıdır. Yani aile çocuğa sosyal bir ilişki ortamı sunarsa, bu ortamda kız çocuk evcilik oyunlarıyla yeni bir eş bularak babaya olan bağını koparabilir.
4. koşul;ebeveynlerin çocuklarının kendilerinden kopmasına izin vermesi,
5. koşul;çocuğun cinsel kimliği değersizleştiren bir ebeveyne sahip olmamasıdır.
Sağlıklı bir aile ortamında 5 koşul birlikte yyerine geldiğinde elektra kompleksi çözümlenir ve çocuk anne ile sağlıklı bir özdeşim kurar."(alıntı)

24 Ekim 2011 Pazartesi

Çeçekküy Edeyim (Teşekkür ederim)


Rahatça söyleyeceğine inandığın bazı kelime gruplarını son 1 aydır söylemeye başladın, ondan öncesinde biz ne kadar "hadi kızım Duru teşşekkür et" desek de söylemiyordun.
Elimizden geldiği kadar seninle veya babanla aramızdaki iletişimizde "teşekkür ederim, rica ederim" sözcüklerini kullanıyorduk ki belki bir umut söylersin.
Birgün, benden süt istediğinde "tabi kızım yaparım diyip, mutfağa doğru yol almak için ayağa kalktığımda dudaklarından "çekkuy edeyim anne" cümlesini duydum, şaşırmakla seni kucaklamam bir oldu, tabi kahkahalarla gülmem de cabası.(napiim çok komik söyledin) Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi zaten "teşekkür ederim"in şu anki senin ağzından söyleniş hali "Çeçekküy edeyim"
Çekkuy edeyim-Çeçekküy edeyim-?

Son iki haftadır da "Yica edeyim"i de kullanmaya başladık hadi hayırlısı bakalım :))

Ben Piyençeçim


Bu aralar kucakta gezmeyi âdet edindin, dışarı çıkarken bazen seninle anlaşma yapmak zorunda kalıyoruz artık. "Bak Duru, dışarda kucak yok, yürüyeceğiz" diyoruz, kısa bir zaman bu söz tutuluyor;ama sonra sen "çok yoyuldum" nidalarıyla kucağa alınma teklifi yaptırmaya çalışıyosun ve bu da bazı zamanlar senin açından başarıya ulaşıyor.
Hafta sonu babanla dışarı çıktığınızda aranızda ilginç bir diyalog geçmiş, buraya yazmadan edemedim.
Babanla parka gidip bir buçuk saat kumdan kuleler yapıp, kumla oynamanın tadını çıkardıktan sonra zıp zıpa gidip uzunca bir zıplamanın ardından eve gelirken babana: "Baba beni kucağına alıy mıçın" demişsin bunun üzerine o da:
"Kızım sen abla oldun, ablalar kucağa alınmaz, kucağa gelmez, yürümelisin" der, senin cevabın şu olur:
"Ben abla deyilim, ben piyençeçim(prensesim), piyençeçler kucakta gider"
Bu sözün üzerine başka söze hacet kalmaz ve baba Duru'yu kucağına alır.

Öğyenmedim, biliyoyum


Son bir aydır dilinden düşmeyen kelimeler oldu bunlar: "öğyenmedim, biliyoyum".
Yeni şeyler yaptığını gördüğümüzde "Aa Duru öğrenmişsin kızım" şeklinde tepki verdiğimizde senin cevabın aynen şu oluyor: "hayıy öğyenmedim, ben zaten biliyodum"
Salıncağa kendi kendine binmeyi başardığında, salıncakta ayakta durup kendi kendini sallamaya çalıştığında, topu ayağınla futbolcular gibi sürerek oynamada, kendi kendine pijamalarını giyip çıkarmada(7 Eylül 2011), denizde yüzmesinde, çamaşır asmasında verdiğim şaşırma ünlemlerinden sonra onun verdiği ve bizim de ezberlediğimiz kelimeler oldu "hayıy ben öğyenmedim, zaten biliyodum"
Evet, sen öğrenmemişsin, izleyip gözlemlemiş, bir yerlere kaydetmiş ve zamanı gelince o kaydedilenler yavaş yavaş ortaya çıkmış, sen zaten biliyomuşsun kızım :)))

22 Ağustos 2011 Pazartesi

GaziAntep Hayvanat Bahçesi






Biraz geç kalınmış bir yazı oldu; ama idare edeceğiz artık...
Her şeyin farkında oluş seviyesine çıktığında seni götürmek istediğim yerlerden biriydi Gaziantep Hayvanat Bahçesi. Neşeliydin, aslan, kaplan, fil, maymun göreceğin için mutluydun, hele hele arkadaşın Seda ile birlikte olduğumuz için daha bir keyifliydin, bu yüzden 3 saatlik yıolculuk buyunca hiç "anne çıkıldım" lafı çıkmadı ağzından, ee tabi ne de olsa okul öncesi öğretmeniydi yanında olan, yaratıcılığını konuşturuyor, hiç umulmadık, değişik oyunlar buluyor ve oynuyordu seninle. "Yaratıcılığına hayranım Seda'cığım"
Hayvanat bahçesinde o kadar hayvanın içinde en çok dikkatini çeken şey park oldu, illa parka gideceğim de gideceğim. Orada da bir parkta oynama faslımız oldu yani. Ardından aslanları, kaplanları, lama, ayı, fil, su aygırı, yılanlar, kurt, kartal... vs. görmesi gereken ne kadar hayvan varsa hepsini gezdik, hayvanat bahçesindeki gezimiz yaklaşık 4 saat sürmüştü. Çok geniş bir alan olduğu için gezinin yarısını babanın ve Kerem Amcanın omuzlarının üstünde geçirdin.
Hayvanat bahçesinden sonra bir yemek faslı, Masalpark, harikalar diyarı(tematikpark)derken gece 12'yi bulmuştu ordan çıkışımız ve daha gezilecek birçok yeri kalmıştı Gaziantep'in. (21/05/2011-34 Aylıksın)
Oranın işadamları gerçekten çalışıyor, yatırım yapıyorlar memleketlerine, maalaesef Adana bu konuda o kadar çok geri kalmış ki...


21 Ağustos 2011 Pazar

On bir ayın sultanı

Ayların en bereketlisi Ramazan ayı. Edilen duaların kabul olduğu, O'na açılan ellerin huzurundan boş çevrilmediği ay.
Çocukluğumuzda ayrı güzeldi sanki veya o zaman anne-baba, kardeşler hep birlikte olduğumuz için bize daha güzel gelirdi bilmiyorum. Annem akşamdan sahur için dövme pilavı ve kompostosunu hazırlar, sahurda da önümüze sunardı, ne lezzetli olurdu, yarı uykulu yarı uyanık o yemekleri yemek, sonra da oruç için niyet etmek. Annemin iftar saatleri çok güzel olurdu, onun sofrasında olmak, sofrayı donattığını görmek, babamın son anlarda hocanın ezanı okumasını beklerken ki o gergin hali, sarımsak kokulu şehriye çorbasını hazırlarken benim içinde bulunduğum acelecilik...Özlemiş miyim ne?

Geç Uyanmak

Duru doğduğundan beri uyku problemi olmayan bir çocuktu. Tracy Hogg'un da bilgilerinden yararlanarak belli bir uyku düzeni oluşturmuştuk. Tek problem sabahın çok erken saatlerde 6-7 de uyanması (bazende 5'te)oluyordu.Bu yüzden sabah uykularına baba da ben de hasret kalmıştık. Ta ki Duru 3 yaşına basana kadar. Artık saat 8-9 arasında kalkıp, sütünü içiyor ve kendi oyununa dalıyor. Bizim de kendisiyle kalkıp oynamamız için üstümüzde baskı yapmaz oldu. Özlemişim sabahları geç uyanmayı, yatak keyfini. 3 sene boyunca sabah uykusunu alamamak, 9-10'lara kadar yattıklarını söyleyenlere özlemle bakmak, biz de görecek miyiz acaba tekrar o günleri diyerek bir "ah" çekmek.
Kız çocuğu olan arkadaşlarımdan biri "3 sene sonra rahatlarsınız, uykularda da bir problem yaşamazsınız, en rahat edeceğiniz dönem 3 yaş." demişti. Haklıymış, şükürler olsun Rabbime. Seni seviyorum Melek Bebeğim benim.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Az şekerli, Çok şekerli

Çocukların iç dünyası hakkında bilgi sahibi olmak, ebeveynlerinin kendilerine nasıl davrandıklarını görmek ve ebeveynleri hakkında ne düşündüklerini öğrenmek için onların oynadıkları oyunları gözlemlemek veya bizzat içinde bulunarak onlarla evcilik tarzı oyunlar oynamak gerekirmiş.
Biz de sık sık Duru'nun oyunlarının içinde olduğumuz için davranışlarımız hakkında oldukça bilgi sahibi oluyoruz. Duru'nun babasıyla oynadığı bebekçilik oyununda(Babası bebek oluyor kendisi anne)Duru'nun zaman zaman ona süt hazırlamada ısrarla üzerinde durduğu anne-baba olayını fark ettik.(Duru'ya sütünü genelde ben hazırlarım ama bazen tutturur illa ki babam hazırlasın, sen hazırlama diye; bazen de babasını istemez benim hazırlamamı ister.)
Babasıyla oynadığı oyunda Duru:"Bebek sana süt yapim mi" diyerek babasına sorar, babası bebekçe "hayır babam yapsın" der, bunun üzerine Duru" hayır baban çok şeker atıyo, ben yapayım" der. Ve biz böylece Duru'nun sütüne babasının çok şeker attığını, annesinin is az şeker attığını öğrenmiş olduk. Canı çok şekerli süt istediğinde babadan, az şekerli süt istediğinde de anneden süt yapmasını istiyor Küçük Hanım.

2 Ağustos 2011 Salı

Efendim ,Teçekküy Edeyim


Son 2 gündür kendi kendine oyun oynarken - bizim merakla söylemeni beklediğimiz ama senin inatla söylemediğin veya söyleyemediğin demek daha doğru olur sanırım- iki kelimeyi duyar olduk senden. "efendim ve teçeküy edeyim" ağzından o kadar güzel çıkıyor ki her söylediğinde seni mıncıklamaktan kendimizi alamıyoruz kuzuşum benim. Bunları söylüyosun sonra anne elinde olmadan ani şaşırma ünlemi verdiğinden hemen utanıp saklanıyosun minderin arkasına. Sonra birlikte komşuculuk oynarken telefon açıyoruz birbirimize rahat rahat konuşuyoruz şakacıktan telefonda "efendim, göyüçüyüz" demeyi ve öpücük atmayı da unutmuyosun. Alışıyosun sanırım yeni kelimelerini söylemeye, biz de seninle her gün yeni kelimelerle dolu yeni dünyalara açılmaya devam ediyoruz.

YUMUŞAGICIIK


Kelime literatürümüze her gün yeni yeni sözcükler yeni yeni şekillerle girmeye devam ediyor. "Yumuşacık" sözcüğünü sen "yumuşagıcııık" olarak kullanıyosun, özellikle gelip annenin yüzünü veya karnını okşayıp anneciim yumuşagıcıksın diyip sevgi gösterilerinde bulunuyosun. Bu yumuşagıcık sözcüğün baban tarafından uzun bir zaman şaka konusu olmuş, sürekli sana tekrarlattırır olmuştu bu sözcüğü. Yumuşagıcık kızım benim :)

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Ağlama ve Mızmızlanma

Okuduğum birçok yerde 3 yaşından itibaren çocukların daha uyumlu oldukları, mızmızlanma dönemlerinin bittiği yazılıydı, bu biz de ters mi tepti anlayamıyorum. Her istediğin şeyi ağlayarak istemeye, mızmızlanarak yaptırmaya başladın. Bunda anneannenin, dedenin (zaman zaman da babanın) büyük payı olduğunu düşünüyorum; çünkü üçü de ağlamana asla dayanamayıp her dediğini yaptıklarından eve döndüğümüzde ilk işimiz bu olumsuz davranışına savaş açmak oldu. Ağladığın ve mızmızlanarak bir şeyi yaptırmak istediğin zamanlarda gerekli açıklamayı sana yapıp, ağlamadan, sızlanmadan bir şey isteyene kadar sana tepki vermiyoruz, istediğin şeyi yapmıyoruz, ne zaman sen ağlama ve mızmızlanmayı bırakıp düzeldiğinde o zaman iletişimimiz daha pozitif oluyor seninle. Azimle savaşımızı sürdüreceğiz bebeğim, ta ki benim akıllı kızım düzelene dek...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Duru Kız 3 Yaşında 07.07.2011

Ne çabuk gelip geçiyor zaman, biz yaşlanırken sen büyümenin geçiş evrelerini yaşıyorsun ve her bir yılla.
Bu sene doğum gününde dedenin kiraz bahçesinde olduğumuz için orda küçük bir kutlama yaptık. Bahçedeki her türlü imkânsızlıklara rağmen bir "pasta üfleme"(Duru'nun deyimiyle) olayı gerçekleştirdik seninle.Etrafa mutluluk ve heyecan gülücükleri saçman hepimiz için ayrı bir güzellikti. Gülerken gözlerinin içiyle gülmene hayranım meleğim benim.
3 yaşla birlikte birçok değişiklik ve yenilik gördük sende. Onları ayrı zamanlarda yazmak amacıyla buraya aktarmıyorum.
İyiki doğdun güzel gözlüm, nice umutlu, mutlu, gülücüklerinle dolu seneler geçirmen dileğiyle bizimle, her zaman birlikte...


2 Temmuz 2011 Cumartesi

Ben Beyya'yla büyüdüm

Baba nette akvaryum videolarını izlerken, videonun arka fonunda Vivaldi'nin mevsimler konçertosunun sesi gelmektedir, Duru, "aa benim çaakım baba!" diyerek ordan seslenir. Anne, "oy oy oy müzikleri de hafızasına kazımış benim güzel kızım, ben seni Vivaldi'lerle Mozart'larla büyüttüm canım kızım" diyerek böbürlenir. O sırada
Duru, hemen anneye müdahalede bulunarak;" Hayıy anne, BEN BEYYA'yla BÜYÜDÜM" der.
{Not:Berra anneannenin komşusunun torunu. Kendinden 6 ay küçük ve Berrasız hiçbir şey yapılmaz, konuşulmaz, alınmaz bizim evde:), bir nevi dostu, arkadaşı, kardeşi oldu Berra Duru'nun}

26 Haziran 2011 Pazar

5 yıl bitti



Her evlilik yıldönümümüzde söylediğim başlıca cümlelerden biridir bu "vay be, biz şu kadar senedir evliyiz canım" diyerek, aslında normal olması gereken bir şeyi, sanki anormal bir durummuş gibi yansıtan cümleler kurmak. Senin de "evet canım ya, nasıl oldu da bu kadar yıldır biz evliyiz" diyerek devam ettirdiğin, ardından hınzır gülüşmelerin yaşandığı anlar...
Böyleyiz işte, an gelir kızarız birbirimize, birimizin söylediği bir söze kırılmışızdır kimi zaman, kimi zaman da farkında olmadan özleriz birbirimizi, hiç ummadığımız bir anda "içten gelen küçük bir öpücük" konduruveririz yanağımıza,elini tutma ihtiyacı hissederiz, bazen de dillendirerek "hep yanımda ol" mesajı veririz birbirimize, kimi zaman da davranışlarımızla sevdiğimizi belli etmeye çalışırız, karşımızdakinin anlayıp anlayamayacağını hiç düşünmeden ki anlaşılmamışsak o zaman da kıyametler kopar aramızda. Sözsüz iletişimle anlatmaya çalışırız birbirimizi sevdiğimizi, saydığımızı, gözlerimizin içine bakarak...
Zaman zaman bir laf ederim bakarsın bana hoşuna gider o cümleler, sanki yavru bir kediyi sever gibi seversin beni, hoşuma gider, çünkü içtenlikle güler gözlerin ve dudaklarından çıkar sözcükler.
Farklıyız biz, sen de ben de; iki farklı kutuplar, birimiz güney kutbu, diğerimiz kuzey kutbu. Birimiz de bulunan bir özellik, diğerimiz de tam tersi olarak bulunur; aynı kutupların birinde penguenler diğerinde kutup ayısının bulunduğu gibi... Ortak nokta da buluşmak önemli değil mi zaten, aynı her iki kutupta buzulların olması gibi yani :)
Nice mutlu, umutlu senelere seninle :)

22 Haziran 2011 Çarşamba

Anneannede temsilî doğum günü(10 Mayıs)


Doğum günün olmadığı halde, 2 senedir, anneannengilin yaylada olmaları sebebiyle hiç doğum gününe katılamadıklarından 10 Mayıs'ta onlarla temsilî bir kutlama yaptık. Geçen yıla göre daha farkındaydın mum üflemenin, iyiki doğdun demenin ve kendi kendini alkışlamanın :)
Anneannenin gözlerindeki mutluluk görülmeye değerdi, belli ki o da çok istiyormuş yanında olmayı ;ama şartlar elvermediğinden yanında bulunamamanın burukluğunu yaşıyormuş içinde gözlemlediğim kadarıyla.
Arkadaşlarınla olmanın,birlikte mum üflemenin, benim doğum günüm demenin bir sevinci vardı o gün sende. Sabah senden ayrılırken, kızım okul çıkışı pasta alıp gelicez ve doğum günü kutlaması yapıcaz dememiz, senin bizim okuldan çıkışımıza kadar anneanneye ve dedeye naz yapıp mızmızlanmanla geçmiş, biz senin yanına geldiğimizde bize surat yapıp küsmenle son bulmuştu. Uzun bir gönül alma sürecinden sonra kutlamaya başlamamız da ayrı bir hikâye tabi...

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Analı Kızlı


Seninle beraber takıldığımız zamanlarda gördüm ki anneyi taklit eder olmuşsun. Geçen gün gittiğimiz bir fuarda babanla yaptığın şu diyalog ilgimi çekti:
-Baba bak bu çanta çok güzelmiş. Baban:
-Kızım senin çantan var ya.
-"Ama baba ben annemin gibi çanta almak istiyolum." sözün güne son noktayı koymuştu.
Oyundan hiç bıkmaman, oyun oynarken yüzünde beliren o mutluluk gülümseyişleri görülmeye değer, yaşanmaya değer şeyler...
Bunlar o kadar güzel anı ki bize. Seninle geçirdiğimiz her an, davranışların, konuşmaların bize seninle ilgili bilinmeyenlerin kapısını açıyor.
Annenin küçük versiyonu olmuş gibisin meleğim :)

23 Nisan Kutlu Olsun



Çocukların bayramı 23 Nisan, artık senin de bayramın oldu. O günün farkını anlaman için avmlerde yapılan etkinliklere götürmek, o günde her zaman yaptıklarımızın dışında bir şeyler yapmak istedik seninle. Çizgi film karakterlerinin yer aldığı etkinlikler de biraz çekingen biraz da garipser bir tavırla onlara yaklaşmaya çalıştın, biz de bu anları bol bol resimledik. En beğendiğin etkinlik ise oyun parkındaki dönen salıncaklar oldu ki bir türlü inmek bilmedin. :))