Daisypath Happy Birthday tickers

31 Aralık 2009 Perşembe

Beyin :((


Zaman zaman değişiklik yapma ihtiyacı duyar ya insan, bulunduğu ortamdan kaçıp gitmek ister ya -çok uzaklara- kendinin bile bilmediği bir yere. İçinde kaybolup gittiğimiz, göz göre göre bomboş nesiller yetiştirdiğimiz, her ders kitabımı açışımda içimi acıtan bu dünyadan bir anlıkta olsa kaçmak istiyor insan.Çünkü bunalıyor, yapılan haksızlıklara, menfaat uğruna değerli insanların harcanmasına, disiplinsizliğe, üniversitelerde özellikle vurgulanan "Motivasyon"un "M"sinin bile uygulanmamasına, "banane"cilik anlayışına katlanamıyor artık bu beyin.

29 Aralık 2009 Salı

Teettee :)

Büyüdükçe, seninle iletişimimiz arttıkça vakit geçirmek daha çok zevk vermeye başladı. Senden ayrı kaldığım zamanlarda kızım seni çok özlüyorum. "Annii" sözcüğünün anlamının farkında olman, kelimeleri telaffuz ederken dilinin dönmeyişi sonucunda o kelimelerin söyleyişinin değişmesi, insanın içinin sana daha da kaynamasını sağlıyor.
Hatay'da okuyan teyzenin yılbaşı tatili için gelmesi bizim pabucumuzu dama attırdı. Teyzeden ayrılmak istemiyosun kuzum, "tettee" diyerekten arkasında dolanıp duruyosun, teyze de hiç kıramadığı için seni,oyunlar oynatıp, çocuk ruhuna hitap edecek davaranış ve konuşma şekilleri sergilediğinden bağlanıp kaldın ona. :)(Sınıf öğretmenliği okuması iyi oldu teyzenin)Anne-baba unutuldu o varken.
Her gördüğümüz varlığın adını söylediğimizde sende onu söylemeye çalışıyosun. Kavramların bir karşılığı olduğunun farkındasın ve bunu bizimle paylaşıyosun.
Bir insanın ay ay hangi gelişim evrelerinden geçtiğini görmek şaşırtıcı ve bir o kadar da mutluluk veren bir durum.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Duru Bebek ve The Wheels On The Bus

Duru Kız'ın bebekliğinden beri(Tabi bebeklik derken şunun şurasında 6-7 ay öncesinden bahsediyorum :))severek, neşeyle dinleyip izlediği,"açç, açç" diye özellikle açtırmak istediği "Baby Einstein" serisinin "on the go" videosunun içinde bulunan o şirin "wheels on the bus" şarkısının hayranı.Çocukların yaptığı hareketleri birlikte yapıyoz ve onlarla birlikte şarkı söylemeye çalışıyoz. Müziğin sesini açıp kendince zıplamaya çalışıyor(ne kadar bu zıplama olayı başarısız olsa da)dizlerini kırarak. El çırpıp heyecanla başlıyoz oynamaya. Zevkle dinleyip izlediğin şarkı bebeğim.

3 Aralık 2009 Perşembe

Çocuk yaşadıklarından öğrenir…


Eğer bir çocuk eleştiriyle yaşarsa,kınamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk düşmanlıkla yaşarsa, savaşmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk utançla yaşarsa, suçlu hissetmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörü ile yaşarsa, sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övgüyle yaşarsa, değer vermeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alayla yaşarsa, utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk adil yaşarsa, adaleti öğrenir.
Eğer bir çocuk güvenceyle yaşarsa, inanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk dürüstlükle yaşarsa, doğruyu öğrenir.
Eğer bir çocuk yüreklendirmeyle yaşarsa, kendine güvenmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk arkadaşlıkla yaşarsa, dünyada sevgiyi bulmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk onaylamayla yaşarsa, kendinden hoşlanmayı öğrenir.

Çocuğumuzun her istediği yapılmalı mı?


Çocukların tüm istekleri hemen karşılanıyor.Emek vermeden, yorulmadan ve hak etmeden her istediğini elde eden bir nesil oluştu. Her istediği anında karşılanan bu nesil ne yazık ki mutlu değil. Memnuniyet eşikleri çok yükselen bu çocukları anne babalar ne yazık ki mutlu edemiyor.
Her isteği karşılanan çocukların mutlu olacağı düşüncesinin yanlış olduğu anlaşıldı. Anne babaların çocuklarına karşı nasıl davranması gerektiği konusunda uzmanlar farklı düşünüyor.

NP GRUP Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden uzman çocuk ergen psikiyatristi Dr. Serdar Alparslan moralhaber.net'e bu konudaki düşüncelerini anlattı:

Çocuklar artık hiçbir şeyden mutlu olmuyor. Bir şeyi ebeveyninden ısrar ve heyecanla istemesine rağmen alındıktan kısa bir süre sonra onu bırakıp başka bir şey istemeye başlıyor. İşte bu ısrarlı istekleri artık karşılamakta zorlanan ve ruh sağlığı bozulan anneler buna çözüm aramak için bizlere başvuruyor.
Çocuğunu mutlu edemediğinden yakınan anne babalara artık çok sık rastlıyoruz. Ebeveynler bize durumu aktarırken; genellikle "Her istediğini alıyoruz, sorun nerede anlayamıyoruz" diyerek yakınıyorlar.
Bizlere bu şikayetlerle gelen anne babaların çocuklarının her istediğini yapmanın aslında çocuk eğitiminde hatalı bir davranış olduğunu bilmelidirler. Çocuk eğitiminde anne ve babanın amacının ileriki hayatında zorluklarla baş etmeyi başaran, mutlu olan ve çevresine de bunu yayan, üretken birer fert yetiştirmek olmalıdır.
Bunun gerçekleşebilmesi için çocuğun bazı kuralları öğrenmesi gerekir. Çocuk isteklerini erteleyebilmeli. Eğer gerekirse isteklerinin gerçekleşebilmesi uğrunda mücadele etmeyi küçüklüğünden itibaren öğrenmelidir.

İç disiplin olmalı
Çocuk isteklerini elde edebilmek için bir iç disipline sahip olmalıdır. Her isteği hemen yerine getirilen çocuklar hayatta pek çok zorlukla karşılaşırlar. Her şeye kolaylıkla sahip olabildiklerinden isteklerinin peşinde koşmayı ve zorluklarla baş edebilmeyi öğrenemezler. Dolayısıyla da sahip oldukları şeylerin değerini genellikle bilemezler. Ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde de çevresindeki insanlardan aynı şeyleri beklerler. Alıştıkları şekilde her isteklerinin itirazsız yapılmasını isterler. İşte ileriki yaşamda bu çoğunlukla mümkün olmaz ve o zaman sorunlar başlar. Ardından hayal kırıklıkları gelir, depresif durumlar söz konusu olur. Bu şekilde büyüyen çocuklar evinde eşiyle, işyerinde iş arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurup geliştiremezler.

Çocuk kendini denetlemeyi öğrenmeli
Disiplinin maksadı nedir? Disiplinden maksat çocuğu katı kurallarla bir kalıba sokmak olmamalıdır. Buradan hedeflenen şey çocuğun kendi kendisini denetlemeyi öğrenmesini sağlamaktır. Çocuğa eğitim verilirken sevgi ve saygı çerçevesinde yaklaşılmalıdır. Tutarlı ve yeri geldiğinde esnek davranılmalıdır. Bu ileri yaşamı için çok önemlidir.
Hem anne babalar hem de öğretmenler çocukların hata yapabileceği unutulmamalıdırlar. Çocuklara kimi hatalarını görüp düzeltebilmesi için fırsatlar verilmelidir. Bunların öğrenilen şeyler olduğu unutulmamalıdır.

Eğitimde her zaman aşırılıktan uzak durulmalıdır. Katı ve sadece cezaya dayalı bir yaklaşım çocuğun anne babaya karşı öfkeli ve tepkisel davranmasıyla sonuçlanır. Ayrıca çocuklar bu yanlış yaklaşım sonucunda pasif ve özgüveni az kişiler olarak yetişirler.
Şunu da unutmamalı anne babalar. Aşırı serbestlik ve sınırsız imkanlar sunmak da yararlı değildir hatta sakıncalıdır. Tüm olumsuz davranışlarının tolerans ile karşılandığı hoş görüldüğü bir ortamda büyüyen çocuk doyumsuz olur. Bu çocuklar sosyal ortamlarda uyum güçlüğü yaşarlar.
Yetişme devresinde gördüğü ilgi ve serbestliği göremeyen çocuklar yetişkinlik dönemlerinde sinirli ve hırçın, söz dinlemeyen birer fert olurlar. Bu da beraberinde dışlanmayı ve mutsuzluğu getirir.

Anne baba tutarlı davranmalıdır
Çocuğun doğruyu ve yanlışı öğrenebilmesi için neyi yapabileceği ve neyi yapmaması gerektiğini öğretmek ve bu konuda tutarlı olmak anne babanın görevidir. Çocuk eğitiminde yapılan hataların başında bu eğitimin yanlış verilmesi gelir. Bazen ebeveynler çocuğumuz hayatı öğrensin, kolaya alışmasın diye düşünerek gereksiz bir katılık sergileyebilirler. "Biz çok zor şartlar altında yaşadık, sen de az ile yetinmeyi öğren" diyerek çocuğa yaşıtlarının sahip olduğu bazı olanakları sağlamamak çocuğa haksızlık etmek olacaktır. Eğer bir konuda bir çocuğa kısıtlama getirilecek veya istekli olduğu şey alınmayacaksa bunun makul bir sebebi olmalıdır. Çocuğa bu durum onun anlayabileceği bir dille anlatılmalıdır. Beklenilmesi gerekecekse bu sürenin ne kadar olduğu da çocuğa söylenmeli, gerçekleştirilemeyecek vaatler verilmemelidir. Aksi takdirde çocukta güvensizlik duyguları ortaya çıkacak ve çocukta ebeveynlere karşı öfke oluşmasına sebep olacaktır. Bu da ebeveyn çocuk ilişkisini olumsuz etkileyecektir. Çocuğuna "hayır" kelimesinin anlamını öğretemediğinden yakınan birçok kişinin temel sorunlarından biri de tutarsız söylem ve davranışlarda bulunmalarıdır. Bir gün evet dediğine yarın hayır diyen bir anne babanın çocuğu da ikilemler arasında kalır. Tutturmalar baş gösterir.

KAYNAK: http://www.moralhaber.net/

Bunu bir ara Duru'da -bebek olmasına rağmen- yaşadığım için buraya koymak istedim. Etrafında ne kadar çok eğleneceği şey olsa da hiçbir şeyden mutlu olmuyodu ve maalesef o an annelik içgüdüsüyle hareket ettiğim için sürekli "bebeğimi nasıl mutlu ederim" çabası vardı; fakat bunun sonradan ne kadar yanlış olduğunu Duru'nun memnuniyetsiz tavırlarından sonra fark ettim ve önlemimi alarak elindekilerle de mutlu olabilmeyi öğrenmesi gerektiğini anladı. Daha bebekken bile çocuklarda bu tarz durumlar ortaya çıkabiliyosa ki -bizzat yaşadığım için biliyorum- onların tatminsiz, mutsuz bireyler olmasını da engellemek yine bizim elimizde.

Duru'nun Kelime Dağarcığı -II-

Gün geçtikçe yeni yeni kelimeler öğreniyoruz ve bunları söylerken de çoookk tatlı bir hal alıyor minik dudağımız.
Yeni kelimelerimiz: "Haaaapp" (A'lar uzatlıp "p"ler baskılı söyleniyor.)
"Öpgüm"("g" yi nazal n kullanarak söylüyor hanım.)
"Açç" (Ne görüyorsak onu açmamız gerekiyor)
"Ett" (Eti seviyor kızım, çok şükür babası gibi değil!)
"Halii" (Ayağımızı yere vurarak halının adını söylüyoz)
"Allâh"(İkinci "a"yı ince "a" kullanarak söylüyoz)
Not: Anneanne namaz kılarken onun önüne geçip secdeye gitmesini engelleyen minik kızım Duru eline tesbih aldığı anda yere başını koyup namaz kılma girişiminde bulunuyor. Çok komik ve çok tatlı görünüyosun meleğim benim bunları yaparken.

Duru Büyümüş Kurban Bayramı Görmüş

Bir varmış bir yokmuş...Ülkenin birinde Duru adında güzel mi güzel şeker mi şeker bir bebek prenses varmış...
Bir bayram daha geçti, dinî vecibeler yerine getirilerek kurbanlar kesildi, akrabalar ziyaret edildi, "domuz gribi" bu seneye damgasını vurduğu için öpüşmeler bir dahaki bayrama ertelendi. Duru, elinde pirzolayla dolaşarak onun için -bol neşe, kahkaha, ilgide en üst seviyede olma, gezme- anlamına gelen kurban bayramını dolu dolu geçirdi ve böylece uzun bir tatili de hastalıktı, kurbandı vs. derken geride bırakmış olduk.

27 Kasım 2009 Cuma

Duru'yla Bayram Öncesi Tatil

Adana'da şu meşhur "domuz gribi"nden nasibini aldı ve biz Kurban bayramı tatiline 1 hafta önce girdik. Girdik girmesine fakat hiç de sevinemedik tatilimize. Tatilin ilan edilmesinin akşamında önce eşim sonra ben gribe yakalandık. Eşimde şiddetli ateş, halsizlik, eklem yerlerinin ağrıması, öksürük gibi şikayetlerle doktora gittiğimizde tüm grip vakalarına "domuz gribi" vakası olarak yaklaştıklarını bu yüzden dinlenmesini, maske takması gerektiğini söyledi, akabinde ilaçlarımızı da yazıp bizi gönderdi. Evde maskeyle dolaşmaya başlayan sevgili eşim, maalesef hastalığını bana da bulaştırınca ben de maske takıp mümkün olduğunca Duru'dan uzak durmaya çalıştım. Fakat Duru Hanım'ın bizimle oynama isteği, içinden geldiği bir anda maskemizi indirip bizi öpmek istemesi vs. gibi durumlardan dolayı onu bizden uzak tutma girişimimiz zor olmaya başlayınca Duru'yu anneanneye bırakma kararı aldık ve biz iyileşinceye kadar anneanne de kaldı. (Sağolsun anneaannenin hakkını hiç ödeyemeyiz biz). Aile hemşiremiz Yeliz Hala'nın bize yaptığı serum müdahalesi de bayrama hasta olarak girmekten bizi kurtardı. Neyse ki "grip" bayramımızı ziyan etmeden evimizden çekip gitti. Çok şükür...Duru'yla aramızdaki karantinayı da yavaş yavaş kaldırmaya başladık. En çok korktuğumuz şey, Duru'ya hastalığın bulaşmasıydı ki çok şükür o tehlikeyi de atlattık.

17 Kasım 2009 Salı

Anne 28 Yaşında

Bu gün benim doğum günüm, en güzel yaşlara doğru ilerliyorum, insanın hayatında hemen hemen istediği her şeyi gerçekleştirdiği, hayatının tadını çıkaracağı zamana doğru 30'lu yaşlara doğru ilerliyorum. Gelecek kaygısının azaldığı, belli bir kariyere sahip olduğu, mutlu ve huzurlu bir evliliğe, sağlıklı bir çocuğa sahip olduğu, dünyada "kendini gerçekleştirme" safhasına geldiği döneme yaklaşıyorum.
Çocukça düşüncelerden, davranışlardan sıyrılıp,mantığın ön plana çıktığı belli bir olgunluğa ulaşma dönemi.
Önceden olsa "ah, vah, tühlerle yaşlandık gidiyoruz" şeklinde yakınmalarla geçirirdim bu günü;fakat 1 senede insan o kadar değişiyor ki kendi bile inanamıyor bazen bu değişime?!? Özellikle bir meleğin Kazım'la kurduğumuz küçük yuvamıza dahil olmasıyla daha çok belli ediyor bu değişim kendini.
Ömrümde Rabbim tarafından bana bahşedilen en güzel hediye eşim ve bebeğim...
Teşekkürler Rabbim

13 Kasım 2009 Cuma

Bir Gülüşün Dünyaya Bedel Duru...

Nasıl bir duygu bu, annelik...Bazı zamanlar sana bakıyorum, -kendi kendine oynamana, bizi oyuna çağırırken yaptığın şaklabanlıklara- bir an aklıma "sensizlik" geliyor. Hemen aklımdan savuşturuyorum o kötü düşünceleri.Sensizliği düşünmek istemiyorum.Ders çıkışı babanın gelmesini beklemek yerine hemen gelip seni almak, seninle vakit geçirmek istiyorum.Sonra anne-babasızlık geliyor aklıma, bir çocuğu nasıl etkileyebileceğini düşünüyorum.İçim daha da acıyor o zaman.Bilmiyorum bu hafta karmaşık duygular içerisindeydim işte. Belki öğrencilerimden etkileniyorum,küçük yaşta annesiz kalmış, anne şefkatine muhtaç çocuklarla yaşadıklarımdan dolayı belki de bu tarz şeyler aklıma geliyor, bilmiyorum. Bu gün çok mu duygusalım anlamadım ama ne bilim işte tuhaf düşünceler,duygular.
Dilerim Allah'tan uzun, sağlık, huzur ve mutluluk dolu yıllar senin olur. Seni çok seviyorum kızım. Yüzündeki bu tebessüm, gözlerindeki bu içten gülümseme, kahkahan hiç solmasın kızım. Dilerim Allah'tan senin için hazırladığım bu sayfayı geleckte tebessüm ederek okursun.

8 Kasım 2009 Pazar

Tracy Hogg'un Uyku Ritüeli


Daha önceki kayıtlarda Tracy Hogg'dan bahsetmiştim.Onun sayesinde kızımla uyum içinde olduk ve birbirimizin dilini çözmeye çalıştık. Tracy,bebeklere fısıldayan kadın, kitabında" bebekler için mutlaka bir uyku ritüeli oluşturmanın gerektiğini belirtmiştir. Nedir bu uyku ritüeli?
Uykudan önce bebeğinize uyku vaktinin geldiğini belirten belli başlı işaretler.
Bunda bebeğin size gönderdiği mesajlara dikkat etmelisiniz.Gözünü ovuşturması, esnemesi,küçük mızırdanmaların başlaması...
Bu mesajlara bakarak bebeğe tekrar eden hareketlerden oluşan bir uyku ritüeli oluşturmalısınız.Bebeğin yaptığı bir şeyi bırakıp uyku sürecine geçmesi için ona yeterli zamanın verilmesi gerekiyor.Uyku öncesi hazırlık, bebeğin, önünde ne olduğunu anlamasına yardımcı olur.Bunun için, bebeğinizi kucağınıza alıp "uyku vaktinin geldiğini,şimdi uyku zamanı güzel bebeğim" şeklinde kulağına fısıldar şekilde söyleyerek onu uykuya hazırlamalısınız.Ardından bebeğin yattığı odanın perdelerinin çekilmesi,bebekle bir müddet sessizce oturma, masal anlatılması veya bir ninninin söylenmesi. En önemli nokta, bebeğin uyumadan yatağına yatırılmasıdır. Bebeğinizi yatağa götürürken ona;"şimdi güzelce uyuyacaksın ve ben uyandığında senin yanında olacağım" deyip onu öperek yatağa yatıracaksınız.Bebek sakin görünüyorsa, onun kendi kendine uykuya dalması için yalnız bırakabilirsiniz.
"
diyor. Kesinlikle bu kitabı (Bebek Bakım Sorunlarına Mucize Çözümler)anne adaylarına ve yeni annelere öneriyorum. Türkçe tercümesi de blog annelerinden Yapıncak Gürerk Okyar tarafından yapılmıştır. Emeği geçen herkese teşekkürler.
İlk zamanlar alıştırmak biraz zor olsa da pes etmememin mükafatını aldım.(babası hep kolaya kaçma taraftarıydı,sallamayı yeğliyordu tabii, buna rağmen kızımı alıştırmıştım.)Benim kızımda işe yaradı, çok rahat bir bebeklik dönemimiz oldu çok şükür. Uyku problemimiz hiç olmadı bu sayede. Diş çıkarma döneminde uyku problemleri yaşadık o da 1 yaşına doğru oldu.

20 Ekim 2009 Salı

Aşkın "Biz" Hâli



Neler yazılıp çizilmiştir aşk üzerine. Ne efsaneler anlatılmıştır kavuşulmayan aşklar hakkında. Leyla ile Mecnunlar,Kerem ile Aslılar...
Bazen sorardım kendime aşk diye bir şey var mıdır acaba diye? Sonra sonra o ilginç, acı veren;ama her anıyla tutku dolu yaşadığınız, gözünüzü karartan duyguyla karşı karşıya kalıverdiğinizi görürsünüz bir anda. İçinize işlemiştir karşınızdakinin bir gülüşüyle "aşk". İlk zamanlar ona karşı hissettiğiniz duygunun aşk olduğunu anlamazsınız, anlık bir dalgalanma diye düşünürsünüz;fakat onunla konuşmak için can attığınızda, merakla telefonunu beklediğinizde, onunla konuşurken heyecanlandığınızda, buluşmalarınızda midenizde kelebeklerin uçuştuğunu hissettiğinizde anlarsınız ki o duyguya kapılmışsınız bir kere. Aşık olmuşsunuz. Tutkuyla sevmeye başlamışsınız ilerde eşiniz olarak düşündüğünüz insanı. Aşk insanı kör eder derler ya o doğru işte. Çünkü aşık olunca onun olumsuzluklarını görseniz bile görmezden gelirsiniz. O duygunun ilerde söneceğini bile bile kaptırırsınız kendinizi o fırtınaya nereye sürükleneceğinizi bilmeden... Hayatımda ilk defa aşık oldum ve o adamla şimdi evliyim. Aşk;sevgiye,saygıya dönüştü. Ama tutku, işte o bitmedi. Seni seviyorum ve daima seveceğim siyah benli adam.

Size Emrediyorum:"Oturun!"





Gelişimimiz devam ediyor. Kendi başımıza oyunlar oynamanın, yemek yemenin, koltuğa çıkıp koltuktan inmenin, parkta kaydırağın merdivenlerine tek başına çıkıp kayabilmenin zevkini ve mutluluğunu yaşıyoruz.Tam bağımsızlığımızı kazandık artık. Anne-babanın veya bir başkasının kesinlikle bize yemek yedirmesine izin vermiyoruz, çünkü biz kendimiz yemek istiyoruz.Bize zorla bir şey asla yediremezler, anında dilimizle geri çeviriyoruz bize fazladan veya zorla bir şey verilirse. Kendi başımıza oturup yoğurt yemeyi ve burnumuza da yedirmeye bayılıyoruz. Anne gelip müdahale etmek istese duruma "veeüüüvv" diye karşı çıkıp elimize, giysimize, yüzümüze yedirmeye devam ediyoruz. Artık oyuncaklarımızla oyun odamızda oynuyoruz. Yavaş yavaş odayı ayırmaya çalışıyoruz;çünkü büyüyoruz.(Ne kadar anneye zor gelse de bu ayırma süreci;maalesef zorunlu)
Koltuktan rahat bir şekilde iniyorduk uzun zamandır, dün ise ilk defa koltuğa çıkmak için uzun çaba harcadık ve sonunda başardık ve kendimizi alkışladık bir işi başardığımız için.
Pozitif bir bebeğiz ve gülmeyi,kuşları, balıkları, köpekleri,kedileri çok seviyoruz.Akvaryum seyretmek hayatımızın vazgeçilmez bir parçası doğduğumuz günden beri.
Her akşam parka gidiyoruz hep birlikte. Annenin işi olunca da sadece babayla gidiliyor parka.Parkta Duru'nun emriyle herkes(anne-baba)kuma oturup hep birlikte kumla oynamak zorundayız.Elimizden tutulup "otur" deniyor ve başlıyoruz babamızın kafasına kumu atmayı,akabinde de her kum atışımızda "attii" çığlıkları ve gülücükleri saçıyoruz etrafa. Eve dönüşte ise en çok sevdiğimiz yere banyoya yöneliyoruz ve sevinç içinde atlıyoruz küvete. Banyo yapmayı,suyla oynamayı çok seviyoruz ve yatağımıza süzülüyoruz.

11 Ekim 2009 Pazar

Hasta olduk

Benim dünyalar güzeli kızım Perşembe gününden beri hastaydı.Ateş, ishal, kusma bu üç şey mahvetti meleğimi. İki günde söndü gitti kızım.Anne olmak o kadar zormuş ki, kucağında yavrunun eridiğini görmek ve çaresizce, yapılan tedavinin sonuç vermesini beklemek ve soğukkanlı olmak o sırada. Çok zormuş.O koşup oynayan, etrafa gülücükler saçan meleğin birden sessizleşip, pelte gibi kucağında yatması. Hiçbir şey yemediği için halsizlikten gözlerini açamaması. Off yaa!Rabbim kimseye göstermesin evladının bu hallerini, acı verici.
Adana'da şu anda salgın var.Çocukları yakalayıp onların canını yakıyor, halsiz düşürüyor bu illet hastalık. Belirtileri ise;ateş, ishal,kusma, halsizlik.
Duru bebek'te bundan nasibini aldı,neyse ki bol sıvı takviyesi, serum(Çocuk diş çıkardığı için hiçbir şey yemiyor), yoğun ilgi ve şefkat bizim iyileşmemize yetti.
Duru'nun hastalığı tam diş çıkarma zamanına denk gelince kötüleşti aslında.Kızımın da öyle bir mizacı var maalesef.Bekliyor, bekliyor 3-4 dişi aynı anda çıkarıyor.İki azı dişimiz üstten, iki de alttan köpek dişlerimiz çıktı. Çıktı;ama şu 3 gün bebeğimin ve bizim burnumuzdan geldi.Neyse şimdi rahatız.İshalimiz geçti. Etrafta "pıt pıt" gezmeye, annenin elinden tutup "hadi oynayalım" yapmaya,bilgisayarın başına geçip klavye ve mouse'la oynayarak bilgisayarın bütün ayarlarını değiştirmeye (bu düzenli olarak Duru'dan önceki hal ve Duru'dan sonraki olmak üzere ikiye ayrılıyor, bilgisayarın başına biz geçince Duru'nun yaptığı ayarları düzeltmeye çalışıyoruz.)masanın örtüsünü yere indirmeye(en zevk aldığı şey;örtünün kaydığını görmek hoşuna gidiyor),akvaryum için bekletilen sulara eline ne geçerse atmaya, babanın akvaryuma su değişimi yaparken getirdiği merdivene saldırıp merdivene çıkmaya çalışmaya,mutfak dolaplarının içindekileri dökmeye, dolabın içine girip "dee" yapmaya, etrafa gülücükler dağıtmaya kaldığımız yerden devam... :)


5 Ekim 2009 Pazartesi

Duru'nun Kelime Dağarcığı

Her geçen gün kelime dağarcığımız biraz daha genişliyor. Şu an iki heceli kelimeleri söyleyebiliyoruz.
Daha neye söylediğini anlayamadığım "ab-ba, kuş'a "tuş", köpeğe "hüv! hüv!" yemeğe "mamm-ma" kendi adına "du-du", bir de yine anlayamadığım bir kelime daha var; o da "bla bla bla", bize bir şey anlatacağı zaman bunu kullanıyor. Konuşurken beden dilini kullanması da ayrı bir konu.Çok komik, tatlı ve ilginç tepkileri olabiliyor.

1 Ekim 2009 Perşembe

Okullar açıldı


Uzun bir yaz tatilinden sonra okul sezonunu 24 Eylül'de açtık.Bu, o kadar dinlenmeden sonra çok zor geldi bize. Ben, eşim bundan sonra sürekli sabahçıyız ve sabahları erken kalmakta zorlanıyoruz.Buna alışmamız gerektiğini biliyoruz.Saat 05.00'ı gösterdiği anda kalkıp hazırlanıyoruz ve Duru Hanım da önceden beri sabahın en erken saatinde kalkmayı çok sevdiği için bizimle aynı saatte gözlerini açıyor her gün.Duru'nun sütünü hazırlayıp Böcüğe içiriyoruz,akabinde biz başlıyoruz hazırlanmaya. Hazırlanırken bir yandan da onunla ilgilenmek, ona kitap okumak, makyaj yaparken beni seyretmek istemesi ve rimelimi isteyip tutması,merak edip şöyle bir koklayayım derken burnunu kara etmesi de her gün yaşadığımız rutinlerden biri oldu. Önce Duru anneanneye, ben okuluma sonra da baba kendi okuluna gidiyor.Şimdilik bu durumdan sevgili kızım çok memnun görünüyor. Öğlen olup da okul dağılınca anne eve geliyor, yemeği yapıyor, biraz dinleniyor,baba okul çıkışında sevgili kızını almaya gidiyor. Anne şeker bebeğini kapıda karşılayınca sıkıca sarılıp hasret gideriyorlar ve başlıyorlar birlikte oyunlar oynamaya. Bu arada da babamız dinlenme fırsatı buluyor. O kadar çabuk akşam oluyor ki günün ne kadar hızlı geçtiğini anlayamıyoruz bile. Tabii hafta sonunu iple çeker hale geliyoruz. Ben bir türlü alışamadım bu yoğunluğa.Bir de bu yıl yüksek lisans yapmak için Ales'e başvurdum.Ardından ÜDS geliyor.Ona da ayrıca çalışmam gerekiyor. Duru'dan ve işten arta kalan zamanda Ales'e ve ÜDS'ye hazırlanıyorum.Belli bir zaman sonra, sürekli aynı şeyleri yinelemek sıkıcı gelmeye başlıyor insana. Yenilenmenin, kendini daha da geliştirmenin zamanının geldiğini görüyor insan.İnşaallah emeklerimin, uykusuzluğumun karşılığını alırım. Arada bir sevgili eşim beni kızdırmak ve hırslandırmak için soğuk espriler yapsa da azimle çalışmama devam ediyorum.
Umarım alışırım bu tempoya.

18 Eylül 2009 Cuma

Evlilik Terapistlerinin 10 Altın Kuralı

1. Kabulleneceksin!

İki şeyi kabulleneceksin. Birincisi "Aramızda iktidar problemi olmasın sekerim" gibi girişimler tamamen hayalcidir; kabul edeceksin. İktidar ilişkileriyle sarmalanmış bir dünyada iktidardan, güçten büsbütün arınmış bir ilişki mümkün değildir. Kendi gücünü karsındakinin burnuna sokmayacaksın ve var olan güç dengesinin kalıcı olmayacağını bilerek içini ferah tutacaksın. İkincisi, bir insanin bir başkasını hep ayni şiddette sevmesi mümkün değildir, bunu da kabul edeceksin. Sevginin azalmasını da çoğalmasını da kalıcı olarak düşünmeyip soğukkanlı olacaksın. Az sevdiğini hissettiğinde daha çok sevmeye, çok sevdigini hissettiginde korkup az sevmeye çabalamayacaksın. Her ikisi de seni lüzumsuz yere yorar.

2. İzin vereceksin!
Karsındakinin kendisi olmasına izin vereceksin; en sana uymayan yanlarını bile budamaya kalkmayacaksın. Bu çabanın sonucu basarîli olsa da onu daha az seveceksin, olmasa da, unutma. Sen de uyum sağlamak için kendini eksilten bir çabaya girişmeyeceksin. Bu hiçbir zaman sandığın kadar iyi olmaz; her zaman sandığından kötü olur.

3. Belden aşağı vurmayacaksın!
Hiçbir kavgada, asla belden aşağı vurmayacaksın. Onun kişiliğini yıkacak şeyler söylemeyeceksin; onun zaaflarını kavgada koz olarak kullanmayacaksın. Sevdiğin insanla "yenmek" için kavga etmeyeceksin. Bir insan kendisini aşağılayan bir ilişkiye uzun sure
katlanmaz; katlansa bile sen böyle bir şeye katlanan birine katlanamazsın. O yüzden"yenmeye/yenilmeye" hiç başlama!

4. İki kişilik evren kuracaksın!
Kanepede uzanıp yaptığınız dedikodularla, komik küçük sohbetlerle sadece ikinizin anlayacağı bir dil ve bu dilin etrafında iki kişilik bir evren kuracaksın. Orası ilişkinin ilik kucağıdır, zedeleme. Oraya ihtimamla tatlı dedikodular ve pamuk sekeri gibi hallerini taşıyacaksın. Dünya isleri zaten ağır; sen hafifleteceksin! Sakin yanılıp da üçüncü kişilerden müteşekkil bir mahkemede ilişkinizi
analiz etmeye kalkma. Bu, o iki kişilik evreni tuz buz eder. Yeniden inşası imkânsıza yakindir.

5. Onun tarafını tutacaksın!
Ne olursa olsun üçüncü kişilerin yanında ve üçüncü kişilere karşı onu tutacaksın! Hiç "objektif" gibi görünmeyebilir bu sana ama zaten ilişki sübjektiftir, unutma!

6.Yıkılmayacaksın!
En ölümcül haller dışında hiçbir üzüntünde onun üzerine yıkılmayacaksın. O senin doktorun, psikologun değil, sevgilin. Kendi derdini mümkünse kendin halledeceksin. Onu asla "Bana ne kadar katlanabiliyor" ile test etmeyeceksin. Çünkü sen de bu testten geçemeyebilirsin.

7.Nitelikli" emek harcayacaksın!
"Sevgi emektir" cümlesi eksiktir. "Beni sev, birbirimizi çok sevelim" cinsinden niteliksiz bir emek sadece yapış yapış bir debelenmedir. O emeğin içine zekâ katacaksın. İlişkinin ihtiyaçlarını hassas bir görü ile saptamaya gayret edeceksin. Örneğin onun yalnız kalmaya ihtiyacı varsa tepesine binip sevgi performansları yapmayacaksın.

8. Öğreneceksin!
"Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" cinsi bir ilişki tıkanmaya mahkûmdur; birlikte yeni şeyler görmeye, öğrenmeye, yeni maceralar yasamaya bakacaksın. Gebeşlik etmeyeceksin, ilişkinin enerjiye ihtiyacı varsa, kendini akışa bırakmayacaksın.

9. Antrenman yapacaksın!
Birbirinize çok yapışıp kaldığınız anlarda derhal ufak çaplı tek başına yasama antrenmanları yapacaksın. Ona da yaptıracaksın! Bu ilişkiye yeni enerji girişini sağlayacağı gibi seni kaybetme korkusundan uzak tutar. Sen kim olduğunu unutmamak zorundasın.

10. Dikkat edeceksin!
En önemli emir: En önemli şey ilişkiniz değil, sakin öyle zannetme. En önemli şey, o ve sensin; ayrı ayrı. İkiniz de birer insansınız; bu, sınırsız olanak ve ihtimal demek. Yani esasında gerekiyorsa, caninizi sıkıyorsa ilişkiyi de bos vereceksin! Onu iste bu kadar seveceksin.

Alıntıdır.
Kaynak: www.evlilikterapileri.com

Evliliğin gerçekten ne demek olduğunu, anlamını, zevkini, mutluluğu, huzuru evlilik terapistlerinin size bunlara benzer verdikleri önerilerle daha iyi anlıyorsunuz. Dergilerde, magazin sayfalarında yazan evlilikle ilgili şeylerin ne kadar saçma olduğunu göreceksiniz bunları uyguladıktan sonra. Ayrıca evlilik terapisi eşinizle, çocuğunuzla olan iletişiminizin, onların sizinle olan etkileşimin nasıl olacağı konusunda yardımcı oluyor. Topluma sağlıklı bireyler kazandırmanın ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Evlilik öncesinde mutlaka bir terapistle adayların birlikte gidip görüşmesi ve sonrasında da ailenin bir evlilik terapistinin olması gerektiğini düşünüyorum.

Evlilik terapisi hakkında yararlanabileceğiniz linkler şunlar olabilir:
http://www.drcemkece.com/
http://www.drobenejder.com/
http://www.cised.org.tr/

İzmit'te Tarihî Bir Restaurant

Kapıdan içeri girdiğiniz anda odanın içindeki eski eşyaların o keskin kokusunu hemen alırsınız. Ardından tarihe doğru yolculuğunuz başlar bu mekanda. Oturduğunuz masadan, yediğiniz yemeğe kadar her şey tarihten küçük parçalar taşır bu restaurantta. Bir de plağa eskilerden bir ud taksimi de koyulduktan sonra değmeyin o yerde yemek yemenin keyfine. Adana yöresine ait yemekler yapılmaktadır hem de odun ateşinde. (Daha lezzetli olsun diye.)Tarihî mekanları çoksevdiğim için burası bana çok huzur verici geldi;fakat maalesef fazla kalamadım. Orda kaldığım bir gün bile ruhumu baştan sona yenilemeye yetti, bu da yeter.
Teyzeciğim çok güzel bir mekanınız var. Erzurum'da gittiğim "Erzurum evleri"nden sonra burası gördüğüm en güzel mistik restaurantlardan biriydi. Konukseverliğiniz, sıcakkanlılığınız ve yemeklere, ortama olan özeniniz kendini çok güzel gösteriyor bu yerde.
Olur da Gebze'ye yolunuz düşerse buraya uğrayıp, oranın tarihi kokusunu içinize çekmeniz içinizi biraz da olsa rahatlatmaya yetecektir.



8 Eylül 2009 Salı

Artık Büyüyoruz

Küçük birey Duru'nun kişiliği şekillenmeye başladı.İtiraz hakkını kullanmaya, "ben bireyim, bağımsız bir varlığım ve yapabilirim" davranışlarını sergilemeye başladı. Kitaplarda okurken bunlara inanmak biraz güç oluyordu; fakat Duru'nun sayesinde teorik bilgilerimiz uygulamaya dönüştü. Durudaki gelişmeler;
- Gözlem yaparak bir strateji belirliyor ve ona göre davranış kalıpları oluşturuyor çevresine karşı.
- Çevresinde bulunanları örnek alarak onların yaptıklarını yapmaya çalışıyor.
- "ağın ağın ağın" şeklinde kendi dilinde şarkı söylemeyi çok seviyor.
- Onun istediği bir şeyin yapılmasına izin verilmediğinde beden dilini de kullanarak anlayamadığımız seslerle bizimle laf yarışına girebiliyor. Özellikle ellerini açıp öne uzatıp hayret ve itiraz dolu bakışlarla bizimle konuşmaya çalışarak kendi isteğinin engellenmesine kızabiliyor.
- Çok uyumlu bir bebek, şiddetin ne olduğunu henüz bilmediği için çevresindeki insanlara da sevecen, pozitif bir yaklaşım sergiliyor.
- Kitap okuma alışkanlığını şimdiden kazandırmak için ona aldığımız(Duru'nun ilk kitabı) "BENİM DÜNYAM-Sözcükler" kitabını sürekli ona okumamızı istiyor ve bunu çok eğlenceli buluyor.
- Bizim izin vermeyeceğimiz bir şeyi yapmak istediğinde önce bize bakıyor, dişlerini göstererek sevimli bir tavır takınıyor, alnını getirip onu öpmemizi istiyor, bu kadar cilvenin ardından her neyi istiyorsa onu yapmaya çalışıyor;fakat biz bu şirinliklere kanmıyoruz.
- Duru'ya karşı hareketlerimizde özellikle kuralların uygulanmasında babayla işbirliği içinde olmaya çalışıyoruz. Mesela, babanın onaylamadığı bir davranışı ben onayladığımda çocuk ikileme düşüp, babaya ve bana karşı farklı tutum ve davranış kalıpları sergileyeceğinden ki bu da disiplin sorunu yaratır.
- Baby Einstein serisini çok seviyor Duru ve günde 1 saat birlikte oturup bu eğitici kuklaları seyredip, bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz.
- Klasik müziği ailece çok seviyoruz. Hamileliğimde Duru'ya sürekli dinletmemin meyvelerini o doğduktan sonra almıştım, hâlâ almaya devam ediyorum. Sakin, neşeli, algısı açık,pozitif, sevecen, sosyal, melek gibi bir bebek oldu. Bu alanda Raimond LAP'ın bebekler için oluşturduğu "lovely baby" serisini çok beğendim. Tüm annelere öneriyorum.
- Fiskos masasının örtüsünü çekip aşağı indirmek en sevdiği hobilerinden biri. Bunu yaparken özellikle kendinin göreviymiş gibi yapıyor. Ben düzenliyorum, o örtüyü masanın üstünde gördüğü anda gidip örtüyü aşağı indiriyor.
- Evin her tarafını 15 dakikada dağıtabiliyor. Artık düzenlemekten bıktım.
- Bütün gün onunla ilgilendiğimiz için (her şeyi birlikte yapmamızı istiyor, bir yemek yapma zamanı beni boş bırakıp kendi kendine oynuyor) yorgunluktan bitap düşmüş bir halde yatağa giriyoruz.
- O uyanıkken kesinlikle başka şeyle ilgilenmemize izin vermiyor; kitabımı okumak için elime aldığımda kendi kitabını getirip hadi okuyalım yapıyor, tv seyretmek istediğimizde televizyonu kapatıyor, öğleden sonraları elimizden tutup hadi parka gidelim diye bizikapıya yöneltiyor. Kapıdan çıkmak onun için bulunmaz bir mutluluk.
- Top oynamayı çok seviyoruz. En sevdiği oyunlardan biri, babayla saklambaç oynamak.
- "Anne"ye -anni-; "Dayı"ya -ayu-; "Teyze"ye -titi- ;"Hala"ya -haya- ;"gel"e -del- ; "su"ya -pu- ; "süt"e -pü- ;"attı"ya -atti- diyoruz.

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Kavuşma anımız


Duru'ma sonunda kavuştum. Eşimle birlikte kızımızı almak için yola koyulduk. Yolun bir an önce bitmesini istiyor insan. Evlat hasreti bambaşka oluyormuş. İkimizde çok özlemişiz kızımızı. Eve vardığımızda Duru uyuyordu. Ben öylece bekledim yanıbaşında uyanmasını. Uyanınca şaşkınlık içinde bize baktı. "Hayırdır noluyor dercesine?" Sonra benim kucağıma geliyor, bana sarılıyor;babaya bakıp ona atlıyor, sarılıyor. Uzun bir kucaklaşma anı yaşadık. Bizim için çok güzel ve özel bir andı. İyiki varsın bebeğim ve iyiki bizimsin. Seni çok seviyoruz.

23 Ağustos 2009 Pazar

Biraz Mola!

Bazen hayatınıza mola vermeniz gerektiği zamanlar olur, şöyle bir kendinizi dinlemenizin, ruhunuzu dinlendirmenizin zamanı gelmiştir. Etrafınızda bulunan sevdiklerinizden, ortamınızdan biraz uzaklaşmanız gerekir ki hayatın değeri sizin için bir kat daha artsın. Onlara bakış açınız da farklılık oluşturmak için gerekir bazen küçük ayrılıklar.Hem "Tebdil-i mekanda ferahlık vardır." Hamilelikti, doğumdu, Duru'ydu, büyüyecekti, diş çıkardıydı vs. derken bir de bakmışım ki her şeyden çok bunalmışım, kendimi dinlemeye ve dinlendirmeye ihtiyacım var. Bunun üzerine çantama birkaç parça kıyafet alıp çıktım yola beni nereye sürüklerse.(Tabii ki güzel kızımı birkaç günlüğüne anneannesine bırakmak kaydıyla.)İlk durağım İstanbul oldu. BÜYÜKŞEHİR İSTANBUL. Burda 1-2 gün hiçbir şey yapmadan sadece kitap okuyup, yatarak ve zamanımı nette geçirerek kendimi dinlendirdim. Bu 2 gün bana ilaç gibi geldi. İki senenin yorgunluğunu o kadar güzel çıkardım ki. Kızımı çok özlesem de sağlıklı,sakin, neşeli, sabırlı, huzurlu, mutlu bir anneye ihtiyacı olduğu için ikimiz de biraz dayanmak zorundayız. Yeni sezona yenilenmiş olarak girmemiz hepimizin hakkı diye düşünüyorum. Neyse İstanbul'dan bahsediyordum. İstanbul çok büyük bir şehir olduğu için fazla bir yerini gezemedim. Sadece Taksim meydanı,Kadıköy civarını dolaştım ve "ıııhhh" çok kalabalık. Birçok insanın bir arada bulunup da aynı zamanda yapayalnız olduklarını, gören gözlerle daha iyi algılıyorsunuz. İnsan kalabalığını görüyosunuz fakat şöyle bir dikkat edince onlara, arkalarından koşa koşa sahip oldukları insancığa ulaşmaya çabalayan "kalplerini" görüyosunuz.İnsanlar önde, kalplerini arkada bırakmış bir şekilde hayatlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Kalabalık çok, eğlence çok;fakat mutluluk yok gözlerinde.Çağan Irmak "Issız Adam" filmiyle aslında bir erkeğin yalnızlığını değil, aynı zamanda orda yaşayan kadınlarında ıssızlığını anlatmak istemiş;fakat filme tek bir bakış açısıyla bakanlar maalesef bunu göremiyor. Buralardan sonra şunu düşündüm:"Adana'da küçük bir dünya kurmuşuz kendimize ve küçük dünyamızda güvenli, huzurlu bir şekilde yaşamımızı sürdürüyormuşuz." Şunu daha da iyi biliyorum ki ben küçük şehirlerin insanıyım. Gezip görülecek tarihi bir şehir benim için istanbul;ama asla yaşanılacak bir yer değil. Çocuğumu da böyle bir yerde büyütmek istemezdim. Güvensiz, sürekli temkinli olman gereken, kültürel değerlerin yitirildiği bir yer ne benim için ne de çocuğum için uygun değil bana göre. Adana'ya bakış açımı tamamen değiştirdi burası. Bunların yanı sıra İstanbul tarih kokan bir "aşk" şehri, o kadar güzel ki yapıları. Cezayir sokağı, Çiçek pasajı, Galatasaray lisesi, boğaza bakan o yalıların yıllara inat asil duruşu, kız kulesi, camileri, hisar,bunların denizle kucaklaşması hepsi birbiriyle o kadar güzel bütünlük oluşturuyor ki... Uzaktan oturup bunların birbiriyle fısıldaşmalarını dinleyeceksiniz gözlerinizi kapatıp. Hepsinin bir araya gelip bu güzelliği oluşturması o kadar büyüleyici ki...
Nostaljik bir şehir. Bende eskiye ait şeyleri çok sevdiğim için beni etkileyen tek tarafı da eskilerden içinde bir şeyler barındırması.
Bunlar benim izlenimlerim, doğru ya da yanlış, bana nelerin değerli olduğunu, nelere sahip olduğumu gösterdi.


Canım kızım seni o kadar özledim ki, fotoğraflarına bakamıyorum üzülmemek için. Seni çok ama çok seviyorum canım bebeğim.

Şehirden görüntüler







17 Ağustos 2009 Pazartesi

Keçi sütü



Ah kızım ah! Çıktı çıkacak, az kaldı, şöyle böyle diye diye sonunda 21 Temmuz'da üç dişini aynı anda çıkarttın. Çok tembellik ettin, şu zamana kadar altta iki dişinle idare edip canımıza okusan da çok şükür üçünü aynı anda çıkartarak bizi de rahatlattın, kendin de rahatladın. Bunda yaylanın serin havasının ve babaannemin keçilerinin sütünün de büyük faydası olduğuna inanıyorum. Bildiğim kadarıyla keçi sütünün faydası inek sütüne göre daha fazlaymış. Yaptığım araştırmayı burada paylaşmak, bebekleri olan annelerin süte geçtiklerinde bulabilirlerse keçi sütü içirmelerini tavsiye ediyorum.
Yapılan bir araştırmaya göre"
Avrupa ülkelerinde süt keçilerine (Bebeklerin Sütannesi ) gözü ile bakılır. Çünkü keçi sütünün yağ ve proteinleri , inek sütünden daha ince , küçük ve yumuşak yapıdadır.. Bu nedenle de sindirimi daha kolaydır. Özellikle proteinin kolay sindirilmesi bebek beslenmesinde , hastaların ve özel diyetlerin hazırlanmasında pratik öneme sahiptir. Keçi sütü bileşim açısından da bebek beslenmesi için daha uygundur. Zira bebeğe verilmeden önce sulandırılan keçi sütü , inek sütünden daha fazla anne sütüne (İnsan Sütü) benzer yapıdadır. Besinler içerisinde , yağın sindirimi oldukça zordur. Keçi sütünün yağının kolay sindirilmesi ise bebeklerde olduğu kadar yetişkinlede de yarar sağlar.C Vitamini dışında tüm vitaminleri içeren keçi sütü , özellikle B1 (Thiamin ) , B2 (Riboflavin ) vitaminleri ve Fosforca zengindir. Bu nedenle Türkiye gibi yetersiz Kırmızı Et ve Balık tüketen toplumlarda keçi sütü ayrı bir yarar sağlayacaktır.

Keçilerin genellikle daha sağlam ve sağlıklı bir hayvan olmaları nedeniyle keçi sütleri de daha temiz ve sağlıklı olabilmektedir. Entansif ( yani Özel keçi ağılarında meraya salınmadan beslenen Keçilerde ) ve Gelişen son teknoloji ile elde edilen UHT Keçi sütü nün Tedavi de çok önemi vardır."



Yüzünden bu gülücüklerinin eksik olmaması dileğiyle bitanem...

13 Ağustos 2009 Perşembe

Nazar Değmesin Bebişime (Nazar Duası)

Kızımın üzerinden duanızı eksik etmeyin lütfen!

Bismillâhirrahmânirrahîm bismillâhi azîm-iş- şâni
şedîd-il birri mâ şâallahü kâne habese hâbisün min hacerin yâbisin ve
şihâbin kâbisin. Allahümme innî radedtü ayn-el âini aleyhi ve alâ men
ehabb-en-nâsi ileyhi ve fî keyedihî ve kilyetihî lahmün rakîkun ve
azmün dakîkun fîmâ lehû yelîku ferci-il basara hel terâ min fütûrin
sümmerci-il basara kerrateyni yenkalib ileyk-el basaru hâsian ve hüve
hasîr ve in yekâdüllezîne keferû leyüzlikûneke biebsârihim lemmâ
semi-uz- zikra ve yekûlûne innehû lemecnûnün ve mâ hüve illâ zikrun
lilâlemîne lâ havle velâ kuvvete illâ billâh-il aliyy-il azîmi Lâ ilâhe
illallâhü hısnî, men kâle-hâ dehale hısnî, ve men dehale hısnî emine
min azâbî. Sadaka rasûlullahi sallallahü teâlâ aleyhi ve selleme. (67)

--------------------------------------------------------------------------------

Yayla kızı;Duru




Uzun, zevkli, dinlendirici bir yayla sezonunu da böylece kapatmış olduk. Orda neler oldu? Üç dişini birden çıkardın, inek sütünü ağzına almayıp keçi sütünü lıkır lıkır içtin. Bol bol süt takviyesiyle sana dişlerini çok rahat çıkarmana yardımcı olduk kızım. Hiç sunî bir şey vermedim sana. Sebzesinden meyvesine, suyuna her şey tabiattan doğrudan sana geldi kızım. Çok mutluydun orda çok. Annen salıverdi seni, sende doyasıya gezdin, inceledin(her şeyi ağzına götürdün, sürekli göz hapsindeydin),toprakta oturdun, keçilerle, tavuklarla vakit geçirdin.Özetle seni "saldım çayıra mevlâm kayıra" yaptım. Faydasını da gördük, göreceğiz de. (Bağışıklık sisteminin her şeye alışması lazım ki dirençli olasın.) Bu arada benim babaannemi ve dedemi de görmüş oldun. Onlara mutluluk kaynağıydın meleğim. Babanı da dağda kekik toplarken görüntüledim anneciğim.

7 Ağustos 2009 Cuma

Toroslarda Yayladayız

Adana çok sıcak olduğu için hemen orayı terk edip yaylaya çıkmak zorunda kaldık. Toros dağlarında teknolojiyle alakalı hiçbir şey olmadığı için maalesef bloğa hiçbir şey yazamadım. Burda yaşadıklarımızı da inşaallah medeniyete inince herkesle paylaşacağım. Tamamen ağaçlar, bol oksijen, yabani hayatla iç içeyiz ve odun yemeği yapıyoruz burda çünkü çok lezzetli oluyor ve daha sağlıklı tüpten. Duru'yu hiçbir şeyden sakınmıyorum börtü böcekle, kedi, köpek, keçi, tavuklarla dost oldu tatlı kızım ve çok büyüdü, değişti. Adana'ya indiğimizde her şeyi bloğa aktaracağım. Şimdilik bu kadar.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Yürüyorsun güzel meleğim

Dün Ulukışla'dan döndükten sonra evin içinde bir koltuktan diğerine sevinçle gidip geldin küçüğüm. Yürümenin verdiği zevkle o kadar seviniyordun ki bu sevincine eşlik etmemek mümkün değildi. Senin her adımında biz de seninle birlikte mutluluktan uçup seni alkışladık. Her gün yeni bir bilinmeyenle çıkıyorsun karşımıza, hem bizi şaşırtıp hem de gülmemizi, seninle mutlu olmamızı sağlıyorsun.

7 Temmuz 2009 Salı

1 Yaşındayız



Böcük bugün 1 yaşına girdi. Bir bebeğin gelişimini gözlemlemek, ondaki büyük değişimlere şahit olmak hem güzel hem de tuhaf bir duygu. Sen büyüdükçe daha da tatlılaşıyosun melek kızım. Doğum gününe anneanne, dede ve teyze Ulukışla'da olduğu için maalesef bize katılamadılar. Babaanne, büyükbaban, halaların, arkadaşlarınla beraber yaşına adımını attın. İyiki hayatımıza girmişsin meleğim, seni seviyoruz.
Doğum günün kutlu olsun Duru'cuğum.